İşletmelerin Aktiflerinde Yer
Alan Gayrimenkullerin Değerlenmesi
İşletmelerin
envanterinde, üretim faktörlerinden birisi olan gayrimenkullerin (arazi, arsa,
bina vb.) bulunması son derece normaldir. Bununla birlikte söz konusu
gayrimenkuller mali tablolarda tarihi maliyetleri ile değerlenmekte, üzerinden
geçen onca zamana ve enflasyonist ortama rağmen güncel piyasa değerlerini
yansıtamamaktadırlar. Özellikle güçlü öz kaynaklara sahip olmanın işletmeler
açısından finansal kredibiliteyi pozitif yönde etkilediği ve finansal
kuruluşlardan daha fazla kaynağı daha ucuza temin etmekte önemli rol oynadığı
da bilinen bir başka gerçektir. Bu çerçevede yazımızda, şirketlerin
aktiflerinde bulunan gayrimenkullerin piyasa değerine göre değerlenmiş
tutarları ile mali tablolarda gösterilip gösterilemeyeceği konusuna
değinilecektir.
Vergi Usul
Kanunu Bakımından Değerleme
Vergi Usul
Kanunu’nda (VUK) gayrimenkullerin maliyet bedeli ile değerleneceği hüküm altına
alınmış olup, daha sonra getirilen mükerrer 298. madde düzenlemesi ile
enflasyon düzeltmesi müessesesi yürürlüğe konularak, geçmişte uygulamada
bulunan yeniden değerlendirme uygulaması ortadan kaldırılmıştır. VUK mükerrer
298. madde hükmüne göre, enflasyon düzeltmesine ilişkin şartlar mevcut
olmadıkça hiçbir şekilde değerleme işlemi yapılmayacaktır. Dolayısıyla şirket
aktifine kayıtlı gayrimenkullerin değerlemesinin yapılması halinde, bu işlemin
VUK açısından kabul edilmesi mümkün görülmemektedir.
Nitekim
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 17.09.2013 tarih ve
11395140- 105[262-2012/VUK-1- . . .]-1505 sayılı özelgede; “İşletmenize ait
arsa ve fabrika binasının bilanço değerine herhangi bir şekilde yeniden
değerleme yaptırılması halinde bu işlemin vergi usul mevzuatı açısından
değerleme işlemi olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Gayrimenkullerin maliyet bedeli ile değerlenmesi esas olup, piyasa fiyatıyla değerleme yapılamayacağından, değerleme sonucu sermayeye ilavesi gereken bir fonun ortaya çıkması da söz konusu olamayacaktır.
Gayrimenkullerin maliyet bedeli ile değerlenmesi esas olup, piyasa fiyatıyla değerleme yapılamayacağından, değerleme sonucu sermayeye ilavesi gereken bir fonun ortaya çıkması da söz konusu olamayacaktır.
Öte yandan,
şirketinizin aktifinde yer alan arsa ve fabrika binasının değerinin Asliye
Ticaret Mahkemesi veya gayrimenkul değerleme şirketlerince vb. şekilde yeniden
tespit edilmesi halinde ortaya çıkan farkların bilançonun dipnotlarında sadece
bilgi amaçlı gösterilmesi mümkün bulunmaktadır.” denmiştir.
Türk Ticaret Kanunu Bakımından
Değerleme
Türk Ticaret
Kanunu (TTK) açısından, işletmelerin varlık ve borçlarının değerleme işlemine
tabi tutulmasında hiçbir sakınca bulunmamaktadır. Ticaret Kanunu’nun 78. ile
80. maddeleri arasında değerlemelerin nasıl yapılacağına ilişkin hükümlere yer
verilmiş olup, Türkiye Muhasebe Standartları’nda (TMS) öngörülen ilkeler
dikkate alınmak üzere değerleme yapılacağına değinilmiştir.
TMS 16 Maddi
Duran Varlıklar standardına göre ise, maddi duran varlıklar ilk değerlemede
maliyet yöntemi ile daha sonraki süreçte ise isteğe bağlı olarak maliyet
yöntemi ya da yeniden değerleme modeli ile değerlenebilmektedir.
Yeniden
değerlenmiş tutar, yeniden değerleme tarihindeki gerçeğe uygun değer değerinden
birikmiş amortisman ve birikmiş değer düşüklüğü zararlarının indirilmesi
suretiyle bulunan değerdir.
Arazi ve
binaların gereceğe uygun değeri, genellikle piyasa koşullarındaki
kanıtların/verilerin mesleki yeterliliğe sahip değerleme uzmanları tarafından
değerlendirilmesi sonucu saptanır. Amaç gayrimenkulün güncel piyasa (cari)
değerine ulaşmaktır.
TMS uyarınca
gayrimenkullere yeniden değerleme yapılması halinde muhasebeleştirme süreci
İşletme yönetimi tarafından gayrimenkullerin yeniden değerleme modeli ile
değerlemesinin tercih edilmesi halinde;
a. Eğer bir varlığın defter değeri yeniden değerleme
sonucunda artmışsa, bu artış doğrudan öz kaynak hesabı grubunda yeniden
değerleme fonu adı altında toplanır.
b. İlk değerleme işleminde pozitif yönlü bir artış olmuş
ve bu artış öz kaynak hesap grubunda yeniden değerleme fonu adı altında
toplanmış ancak sonraki dönemde maddi duran varlığın değerinde düşüş meydana
gelmiş ise değer düşüklüğü öncelikle bu fondan karşılanır. Fondan
karşılanamayan tutar ise gelir tablosunda gider olarak gösterilir.
c. İlk değerlemeye göre piyasa değeri defter değerinden
küçük ve fark doğrudan gelir tablosunda gider hesaplarına intikal ettirilmiş
gayrimenkullerin sonradan değerlemesinde değer artışı olmuş ise öncelikle
gayrimenkulün ilk değeri olan maliyet bedeline ulaşılmasını sağlayan kısım
gelir tablosunda gelir olarak dikkate alınır. Eğer maliyet bedelini de aşan
pozitif bir tutar var ise söz konusu aşan pozitif kısım da yeniden değerleme
fonu adı altında öz kaynak grubunda gösterilir.
Sonuç
VUK ile
defter tutulmasındaki temel amaç mükelleflerin vergi ile ilgili
yükümlülüklerinin en doğru şekilde yerine getirilmesini sağlayacak bir
muhasebeleştirme sürecinin kurgulanmasıdır.
TTK ve TMS düzenlemelerine göre defter tutulmasındaki temel amaç ise ticari bir işletmenin iktisadi ve mali durumunun en güncel hali ile ortaya konulmasıdır.
TTK ve TMS düzenlemelerine göre defter tutulmasındaki temel amaç ise ticari bir işletmenin iktisadi ve mali durumunun en güncel hali ile ortaya konulmasıdır.
VUK’un
iktisadi kıymetleri çoğu zaman piyasa değeri ile değerlemesine izin
vermemesindeki mantık, özünde realize olmamış değerlerin mali tablolara
yansıtılmaması ve vergilendirilebilir aşamaya getirilmemesidir. Bu nedenle
değerleme sonuçlarının mali tablolara yansıtılmasından ziyade bilgi notu olacak
şekilde dipnotlarda gösterilmesi tercih edilmiştir.
Bununla
birlikte TMS’ye göre gayrimenkullere değerleme işleminin gerçekleştirilebiliyor
oluşunun, özellikle mali tablolarda güçlü öz kaynak gösterimi ve finansman
kaynağı teminindeki önemi de yadsınamayacaktır.
Yayınlanma Tarihi ve Yeri :03.02.2018/Dünya Gazetesi