Kamu güveni, hukukun kanıtlama gücü tanıdığı şeylerle alakalı her türlü şekil,
alamet, işaret, nişan vb. gibi simgelere olan genel güvendir. Toplumun inanma ve
bireyin aldatılmama hakkı, kamu güveninin temel unsurudur. Zira kamu güvenine
karşı işlenen suçlar da Türk Ceza Kanun’unda (TCK) “sahtecilik” suçları (Madde 197- 212) çatısı altında toplanmaktadır.
Sahtecilik suçu vergi hukukundaki yerini ise Vergi Usul Kanun’unun (VUK) “kaçakçılık
suç ve cezaları” başlıklı 359’uncu maddesinde almış olup, madde hükmüne göre vergi
kanunları uyarınca düzenlenmesi gereken belgelerin asıl veya suretlerini
tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar,
üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar. Gerçek bir muamele
veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge de sahte belgeyi
ifade etmektedir.
Ayrıca VUK’un
344’ünci maddesi uyarınca vergi ziyaına da sebebiyet verildiği takdirde,
mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında
vergi ziyaı cezası kesilir.Vergi ziyaına “kaçakçılık suç ve cezaları” başlıklı maddede
yazılı fiillerle sebebiyet verilmesi halinde ise bu ceza üç kat olarak uygulanır.
Söz konusu
düzenlemelerden anlaşılacağı üzere sahte belge düzenleyenler, ilgili eylemleri
nedeniyle hem idari/mali olarak hem de özgürlükleri kısıtlanacak şekilde adli
olarak cezalandırılmaktadır.
Non Bis In İdem
İlkesi ve Anayasa Mahkemesi Kararı
“Non bis in idem” ilkesi, hukuk devleti ile
ceza hukukunun temel ilkeleri arasında yer alır ve kişinin aynı fiil nedeniyle
birden fazla kez yargılanamayacağı ve cezalandırılamayacağını ifade eder.
Söz konusu ilke ile ilgili olarak, bir başvurucu Anayasa Mahkemesine (AYM)
müracat etmiş ve hakkında yapılan vergi incelemesi sonucunda aynı fiil
nedeniyle hem idari süreçte vergi cezası kesildiğini hem de adli süreç sonunda
hapis cezasına mahkum edildiğini, vergi cezalarını yeniden yapılandırma (vergi
barışı) çerçevesinde ödediği ve yargılamalar bu şekilde sonuçlandığı halde,
aynı fiil dolayısıyla ayrıca hapis cezası verilmesi nedeniyle “non bis in idem”
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi de, 16.05.2019 tarih ve 30776 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanan 2018/ 9115 başvuru numaralı
kararında, “Non bis in idem” ilkesinin mutlak bir ilke
olmadığını, korunan hukuki yararı, unsurları, amacı ve neticesinin farklı
olması nedeniyle ayrı hukuk disiplinleri kapsamında aynı fiilin farklı şekillerde mütaala
edilmesinin mümkün olduğunu, bu ilkenin sadece ceza davalarına ilişkin olduğu
için aynı fiilden dolayı ceza soruşturmasının yanında ayrıca hukuk davası açılmasına engel
teşvik etmeyeceğini belirtmiştir.
Bu düşünce mantığı çerçevesinde de vergi kurallarına aykırılığın idari
olarak cezalandırılmasıyla, esas itibarıyla kamunun uğradığı vergi kaybının
giderilmesi, yine vergi ödevlerinin yerine getirilmesine yönelik caydırıcılığın
sağlanması ve bunun ayrıca suç olarak öngörülüp cezalandırılmasıyla da, vergi
düzenini bozabilecek sahte belge düzenlenmesi ve kullanılmasının önüne
geçilmesi amaçlarıyla, idari ve adli süreçler yönünden farklı hukuki değerlerin
korunabilmesinin önemine vurgu yapmıştır.
Nihai karar ise, farklı amaç ve hukuki yararları gerçekleştirmeye yönelik
olarak hem idari süreç sonunda vergi cezası, hem de adli süreç sonunda
mahkumiyet cezası verilebilmesinde, aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama
veya cezalandırılmama ilkesinin ihlaline yol açılmadığı yönünde olmuştur.
AYM Kararı Kamu Güveni İlkesine de Uygun
Yazımızın yukarıda yer alan kısımlarında detaylarına yer verildiği üzere,
idari ve adli süreçler yönünden farklı hukuki değerlerin korunabilmesi amacıyla
verilen AYM kararı kanaatimizce de “non bis in idem” ilkesine uygun ve son
derece yerinde olmuştur. Zira VUK kapsamında yer alan sahte belge düzenleme ve
kullanma suçu, TCK’da düzenlenen ve kamu güvenine karşı işlenen suçlar
kapsamında yer alan sahtecilik suçunun vergi hukukundaki bir türevi ve
yansımasıdır.
Suçun asli unsurlarından biri olan tek bir fiilin (sahte belge düzenleme
eylemi) gerçekleştirilmesine istinaden ortaya çıkacak vergi kaybı sebebiyle
kesilecek idari ceza, söz konusu sahte belgeye güvenip ticaret yapan hukuki
süjelerin, hukukun temel felsefesinde yer alan olan kamuya olan güveninin
sarsılmasını önleyecekmidir ? Sadece uygulanan mali müeyyide ile suçun adli
boyutu ortadan kalkacak ya da diğer seçenek olarak sadece adli ceza verilerek
kamunun vergi kaybı ve vergiye uyumu teşvik etmesi amacıyla uygulanacak ceza
ortadan kalkacakmıdır ? Kanaatimiz bu seçeneklerinin birbirinin alternatifi
olmadığı, çünkü bu yaptırımlar farklı hukuki değerlerin korunabilmesi amacıyla
uygulandığından “non bis in idem” ilkesi ile de çelişmediği yönündedir.
Önemle belirtilmelidir ki, halihazırda tek bir fiil nedeniyle hem idari hem
de adli yargıda süreci devam eden davalara ilişkin olarak, mahkemelerin
vereceği kararlar birbirini bağlamamaktadır. Örneğin yazımızda bahsi geçen
sahte belge kullanımında, adli yargıda sahte belge düzenlenmesi ile ilgili
olarak açılan dava sonucunda belgenin düzenlenmediği ve suçun işlenmediği
kararı çıksa dahi, idari yargı sahte belge düzenlenmesi sebebiyle mükellefe
kesilen üç kat vergi ziyaı cezasını onaylayabilmektedir. Bu durum açıkça hukuk
devleti ilkesi ile çelişmektedir, çünkü fiilin işlenmediği kararını veren adli
yargının kararı suçun asli unsurunu ortadan kaldırmaktadır. Buna rağmen idari
yargının ilgili kararı dikkate almadan vereceği aksi yönde karar hukuki temelden
yoksun olacaktır. Çözüm ise, bu tarz vergi davaları için adli yargı kararının
idari yargıyı bağlayacağı şeklinde bir düzenleme yapılması ve olası
mağduriyetlerin gecikmeden önüne geçilmesidir.