1 Nisan 2017 Cumartesi

TÜRK DEMİR ÇELİK SEKTÖRÜ ve ÖNERİLER


TÜRK DEMİR ÇELİK SEKTÖRÜNÜN KARŞILAŞTIĞI EKONOMİK VE MALİ SORUNLAR İLE BAZI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
                                                                                                                               
Özet

Türkiye, Dünya’nın en büyük sekizinci çelik üreticisi, tüketicisi, ihracatçısı ve ithalatçısıdır. Ancak Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması’nın ilgili hükümleri nedeniyle doğrudan veya dolaylı devlet yardımlarından yararlanamayan, elektrik enerjisi üzerindeki vergi ve fonlar, hurda ve kömür ithalatından alınan çevre katkı payı, hurdacılık sektöründeki yaygın sahte belge düzeni, dolarize olmuş sektör yapısına bağlı olarak Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca realize olmamış kur farklarının değerlemesiyle negatif etkilenen mali yapılar, fonksiyonel para birimi döviz olmasına rağmen yabancı para ile defter tutulamaması, ihracatta götürü gider uygulamasındaki belirsizlikler, dahilde işleme rejimiyle bağlantılı katma değer vergisi iade problemleri gibi bir çok ekonomik ve mali engeller nedeniyle katma değeri yüksek vasıflı çelikleri üretebilir ileri teknolojiye yönelik dönüşümlerini gerçekleştirmekte zorlanan sektörün, uluslararası arenadaki rekabet gücü zafiyete uğramaktadır.

Anahtar Sözcükler: Çelik, devlet yardımı, hurda, çevre katkı payı, sahte belge, fonksiyonel para birimi.

Abstract

Turkey is the World’s 8th largest steel producer, consumer, exporter and importer. The steel and iron sector is unable to enjoy state incentives because of the European Coal Steel Community (ECSC) agreement’s provisions. In addition to that, some fiscal and economical drawbacks such as taxes and funds on electricity, environmental fees received from imports of scrap and coal, widespread fake document scheme in the scrapping sector, financial structures that are negatively affected by the exchange rate differences that have not been realized in accordance with the provisions of the Tax Procedures Code, the restriction of bookkeeping in with functional currency, uncertainties in the application of lump-sum expense in export, problems of value added tax return related to inward processing regime weakens the competitive power of the industry.
Keywords: Steel, state incentive, scrap, environmental contribution fee, falsified document, functional currency.

Jel Classification: H21, H23, H25, L61

Giriş

İnsanlığın başlangıcından bu yana var olan ve işlenebilmesi ile birlikte siyasi, ekonomik ve sosyal yaşam şeklini değiştiren demir cevheri ve bundan üretilen çelik, başta inşaat, otomobil, beyaz eşya ve ev aletleri, makine üretimi, gemi yapımı gibi birçok sektörün temel üretim girdisidir. Çelik üretiminin ve tüketiminin gelişmişlik ve sanayileşmiş olma kriterlerinden biri sayıldığı günümüzde, Dünya’da ve Türkiye’de çeliğin üretim metodolojisi, Türk demir çelik sektörünün doğuşu ve gelişimi, mevcut durumu, Dünya’daki konumu ve sektörün rekabet gücünün arttırılması adına gözden geçirilmesinde fayda görülen mali konular ve çözüm önerileri hakkında yapılacak değerlendirmeler bu yazımızın konusunu oluşturacaktır.

1. Çelik Üretim Metodolojileri

Temel olarak Dünya’da çelik üretimi için iki ana üretim tekniği bulunmakta ve yoğun olarak ülkemizde de kullanılmaktadır. Yöntemler hakkında bilgi vermeden önce sektörün yabancısı olanlar için kafa karışıklığı yaratmamak adına “demir” ve “çelik” terimleri hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır.
Demir,  dünya yüzeyinde en yaygın dördüncü mineral ve yerkabuğunda en çok bulunan metaldir. Demir metali, demir cevherlerinden elde edilir ve doğada nadiren elementel halde bulunur. Metalik demir elde etmek için, cevherdeki kirliliğin (impurity) kimyasal indirgenme yoluyla uzaklaştırılmaları gerekir. Demir, aslında büyük ölçüde karbonlu bir alaşım olarak kabul edilebilecek olan çelik yapımında kullanılır.[1]
Çelik ise , demir elementi ile genellikle  % 0,2 ila % 2,1 oranlarında değişen karbon miktarının bileşiminden meydana gelen bir alaşımdır. Çeliğe farklı özellikler kazandıran içerdiği elementlerin kimyasal bileşimi (manganez, fosfor, kükürt, nikel, silisyum, krom vb.) ve çeliğin içyapısıdır.
Çelik üretim yöntemlerine dönecek olur isek demir-çelik sanayinde ham çelik üretimi 2 farklı proses ile gerçekleştirilmektedir. Demir cevherini temel girdi olarak kullanan Entegre Tesisler (BOF- Bazik Oksijen Fırını) ve hurdayı temel girdi olarak kullanan Elektrik Ark Ocaklı Tesisler (EAO).
Entegre Demir Çelik Üretim Süreci (BOF), demir cevherinin, kırma, eleme ve sinterleme işlemleriyle hazırlanması veya külçe cevherin doğrudan yüksek fırına yüklenmesiyle ile başlamaktadır. Yüksek fırınlarda, demir cevheri, kokun üfleme havasıyla yakılması neticesinde oluşan karbon monoksit ile indirgenerek ve oluşan ısı ile ergitilerek, sıvı metale dönüştürülmektedir. Çelik üretimi sürecinde, belirli bir miktarda hurda ve alaşım elementleri de bir konvertör içinde sıcak metale eklenmektedir. Daha sonra alaşımın üzerine saf oksijen üfletilmekte ve sıvı çelik elde edilmektedir. Rafinasyon işlemlerinden sonra, potadan alınan sıvı çelik, sürekli döküm makinalarında istenen ebatlarda, yarı mamüle (kütük, blum, slab) dönüştürülmektedir. 
Elde edilen yarı ürünler hadde tezgahlarından geçirilerek istenen boyutta bitmiş ürün (inşaat çubuğu, kangal/filmaşin, çelik rulo vb.) üretilir.
Elektrik Ark Ocaklı Tesislerde (EAF) ise, hurdalar grafit elektrotlar aracılığı ile ergitilerek, sıvı çelik elde edilir. Rafinasyon işleminden sonra sıvı çelik potadan alınarak sürekli döküm makinasına aktarılan sıvı çelik katılaştırılarak, istenen ebat ve şekillerde yarı ürün haline getirilmektedir. 
Yarı ürünler (kütük, blum, slab) istenen haddeleme sıcaklığını elde etmek için yeniden ısıtma fırınına yüklenmektedir. Yeniden ısıtma sonrasında yarı ürün hadde standından geçirilerek istenen boyutta bitmiş ürün (inşaat çubuğu, kangal/filmaşin, çelik rulo vb.) üretilir.

Resim 1. Çelik Üretim Akış Şeması. Resmin sol tarafı BOF yöntemi ile, sağ tarafı ise EAO yöntemi ile üretimi göstermekte olup, resmin ön kısmı ise ortak üretim prosesi olan sürekli döküm ve haddeleme sürecini simgelemektedir. Kaynak www.worldsteel.org

2. Dünya’da Çelik Üretimi

Birçok sektörün temel girdisi olan çelik, haliyle günümüz dünyasında kurulu kapasiteleri ve üretim miktarları ile en önemli endüstri kollarından biri konumundadır.

Dünya Çelik Derneği (worldsteel) verilerine göre 2016 yılı itibariyle Dünya çelik sektörünün kurulu kapasitesi yaklaşık 2,2 milyar ton seviyesindedir. Yine Dünya Çelik Derneği (worldsteel) tarafından açıklanan verilere göre, 2016 yılının tamamında dünya ham çelik üretimi 1.63 milyar ton seviyesinde gerçekleşmiş olup sektörün kapasite kullanım oranı % 73 seviyelerindedir. Bu durum dünyada ciddi miktarda çelik kapasitesi fazlalığına işaret etmektedir.

Enerji ve hammaddelerin yoğun olarak kullanıldığı çelik sektöründe küresel ham çelik üretiminin % 72’si entegre tesislerde, % 28’i ise Elektrik Ark Ocaklı tesislerde gerçekleştirilmektedir.

Türkiye, 2016 yılı verilerine göre 33 milyon tonluk üretim ile Dünyanın en büyük sekizinci çelik üreticisi olup, sektördeki önemli oyunculardan birisidir.

Tablo 1. Dünya’da majör çelik üreticisi ülkeler 2015-2016 dönemi. Kaynak www.worldsteel.org

Tablo 2. Dünya’da majör çelik üreticisi ülkelerin üretimdeki payları 2015-2016 dönemi. Kaynak www.worldsteel.org

3. Türkiye’de Çelik Üretimi ve Ekonomisi

3.1. Türkiye’de Çelik Üretiminin Tarihçesi

Ülkemizde ilk demir çelik sanayi kuruluş çalışmalarına 1925 yılında Kırıkkale’de Askeri Fabrikalar Müdürlüğü’ne bağlı olarak başlanılmıştır. Şu anda MKEK (Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu) olarak bilinen ve savunma sanayinin çelik ihtiyacını karşılamak amacıyla kurulan 50.000 ton üretim kapasiteli bu fabrika, her türlü takım çelikleri, makine yapı çelikleri ve az miktarda inşaat demirleri üretmeye başlamıştır. Demir çelik sanayinin temel alt yapısı da bu dönemde oluşturulmuştur.

Çelik sektörüne ilişkin ilk yatırımlar, 1. ve 2. sanayi plânları kapsamında, 1930’lu yıllarda gerçekleştirilmiş ve sektör uzun yıllar kamu kesiminin tekelinde, entegre tesis ağırlıklı olarak gelişmiştir.

Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında ulusal demir çelik sanayine duyulan ihtiyaç, ülkemizde bu sanayinin kurulması lehinde bir sonuç doğmasına neden olmuştur. Ülkemizde demir çelik sanayinin yapısal temeli 17 Mart 1926 tarihinde kabul edilen “Demir Sanayinin Tesisine Dair 786 Sayılı Kanun” ile (29 Mart 1926 tarih ve 334 Sayılı Resmi Gazete) atılmıştır. Sümerbank’a bağlı olarak, Karabük’te, 15.000 ton/yıl kapasiteyle Karabük Demir ve Çelik Fabrikaları (KARDEMİR) kurulmuştur. Karabük, maden kömürü havzasına yakın oluşu, demiryolu güzergahına yakın olması nedeniyle seçilmiştir. KARDEMİR, ülkemizin ilk entegre tesisidir.

Gelişen ekonomik koşulları ve üretimin talebi karşılayamaması nedeni ile 1965 yılında ülkemizin ikinci demir çelik fabrikası yassı ürün üretmek üzere 470.000 ton/yıl kapasite ile Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları (ERDEMİR), ulaşım kolaylığı ve kömür havzasına yakınlığı gibi avantajlar da göz önüne alınarak Ereğli’de kurulmuştur. 1975 yılında da Türkiye’nin üçüncü entegre tesisi İskenderun Demir ve Çelik Fabrikaları (İSDEMİR), uzun mamul üretimi yapmak üzere Türkiye’nin güneyinde İskenderun Körfezi’nde kurulmuştur. 1980’lerde Türk ekonomisindeki liberalizasyon hareketleri, Türk demir çelik sektörü için bir dönüm noktası olmuştur. 1980’li yıllar boyunca sektör, büyük bir gelişme göstermiştir.1990 yıllar ve ilerleyen zaman diliminde özel sektörün öncülük ettiği ve demir çelik ürünlerinin elektrikli ark ocaklarında üretilmesi dönemi hız kazanmış ve bugünlere gelinmiştir.[2]

3.2. Türkiye’de Kurulu Çelik Üretim Kapasitesi

Günümüzde Türkiye’de 3 adet entegre, 27 adet elektrik ark ocaklı ve 1 adet indüksiyonlu olmak üzere 31 adet tesis çelik üretiminde faaliyet göstermektedir. 2016 yılı itibariyle Elektrik Ark Ocaklı ve İndüksiyonlu tesislerde 39,6 milyon, Entegre tesislerde ise 11,5 milyon ton olmak üzere toplamda 51 milyon ton kurulu sıvı çelik üretim kapasitesi bulunmaktadır. 2016 yılında üretilen 33 milyon ton sıvı çelik üretimi göz önünde bulundurulduğunda sektörün kapasite kullanım oranı % 64’ ler düzeyindedir. Sektörün doğrudan yarattığı istihdam sayısı ise 2016 yılı sonu itibariyle yaklaşık 40 bin kişi mertebesindedir.

Tablo 3. Türkiye Çelik Haritası. Kaynak www.dcud.org.tr

Türkiye’de 51 milyon ton kurulu sıvı çelik üretim kapasitesi bulunmasına rağmen maalesef ki üretim kapasitesinin çoğunluğu katma değeri düşük olan inşaat çeliği üretimine yöneliktir. Katma değeri yüksek olan vasıflı çelik diye tabir edebileceğimiz üretim düzeyi ise dünya ortalaması ile kıyaslandığında düşüktür. Çelik sektöründe katma değerli ürün üretebilmenin önemini okuyucuların daha iyi anlayabilmesi adına örneklendirmeye çalışacak olur isek bu yazının yazıldığı tarihlerde inşaat çeliğinin (çubuk demir) tonunun piyasa fiyatı 450 USD civarında iken, otomobil lastiğinin içerisinde bulunan ve lastiğin şeklini veren vasıflı bir çelik türü olan kord telinin piyasa fiyatı ise 1000-1200 USD civarındadır.

 
Tablo 4. 2015-2016 dönemi Türkiye Ham Çelik Üretimi. Kütük, ağırlıklı olarak inşaat çeliğinin hammaddesi olup, slab ise daha çok kaliteli çelik üretiminde kullanılan ürünlerin üretiminde kullanılan yarı mamüllerin (çelik rulo vb.) temel girdisidir. Kaynak www.dcud.org.tr

3.3. Türkiye’de Kullanılan Temel Çelik Üretim Yöntemleri

Dünya’da ham çelik üretiminin % 72’si entegre tesislerde, % 28’i ise Elektrik Ark Ocaklı tesislerde üretilirken, Türkiye’de tam tersi olacak şekilde üretimin yaklaşık % 70’i Elektrik Ark Ocaklı tesislerde, % 30’u ise Entegre Tesislerde gerçekleştirilmektedir.

Bu durumun en büyük nedeni Elektrik Ark Ocaklı tesisleri kurmak için gerekli yatırım tutarının Entegre Tesislere göre oldukça düşük olması ve daha kısa sürede kurulabiliyor olmasıdır. Entegre tesislerin kurulum maliyeti yüksek olmakla beraber tesislerin yüksek kapasiteli olmaları ve ölçek ekonomisinden yararlanılabiliyor olunmasıyla, söz konusu tesislerin üretim maliyetleri daha düşük olmakta bu da önemli bir rekabet avantajını beraberinde getirmektedir.

Tablo 5. Ülkelere göre çelik üretiminde Elektrik Ark Ocağı (EAO) kullanımında yüzdeler. Kaynak www.worldsteel.org

3.4. Türk Çelik Üretiminde Hammadde Olarak Kullanılan Hurdaya Olan Bağımlılık

Daha öncede belirtildiği üzere, Entegre tesislerde çelik üretiminde demir cevheri kullanılırken Elektrik Ark Ocaklı Tesislerde (EAO) ise üretim hurda kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Çelik üretimini ağırlıklı olarak Elektrik Ark Ocaklı Tesislerde gerçekleştiren Türkiye maalesef ki temel girdi olan hurda bakımından son derece fakir bir ülke konumundadır. Hurda miktarının az olmasının en temel nedeni ise Türkiye’nin gelişmekte olan bir sanayi ülkesi oluşudur. Bu süreç bir nevi kritik bir kısır döngüye de işaret etmektedir. Yani çelik üretimi arttıkça sanayileşme artmakta, buna bağlı olarak da amortisman süreci nedeniyle zamanla hurda metal ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Türkiye sanayileşmiş ülkeler arasında Dünya’da hurdada kendine yeterlilik oranı en düşük, ithalata bağımlılık oranı ise en yüksek olan ülke konumundadır.

Tablo 6. Dünyada ithalata bağımlılık oranları. Kaynak www.worldsteel.org

Türkiye’nin hurdada kendine yeterlilik oranının oldukça düşük oluşu ve üretim yönteminde de hurdaya dayalı teknolojiyi tercih etmesinin doğal sonucu yüksek oranda ithalata yüklenilmesini beraberinde getirtmektedir. Nitekim Türkiye çok uzun yıllardır dünyanın en büyük hurda ithalatçısı sıfatını kimselere kaptırmamaktadır. Tablo 7 ‘den görüleceği üzere 2014 yılı verilerine göre 19 milyon ton ve % 20’ lik payla Türkiye Dünya’nın en büyük hurda ithalatçısıdır.[3]Söz konusu ithalat için ödenen bedel 2014’de 7,15 milyar USD olup, hurda ithalatı 1 numaralı ara malı ithal kalemidir. Bu değer, 2014 yılında Türkiye’nin dış ticaret açığının % 11,20 sine, cari işlemler açığının ise % 15,40 ‘ına denk gelmektedir.

2014 yılı itibariyle, demir-çelik ve madencilik sektörünün ara malı ithalatının toplam içindeki payı % 24 düzeyinde olup, ara malı ithalatında ilk on maddenin 6’sını çelik sektörü girdileri ve sektör üretimi ürünler oluşturmaktadır.

Söz konusu büyüklüklere rağmen Türkiye’nin, ne yazık ki hurda ithalatı sürecinde ne fiyat belirlemede ne de arzı şekillendirmede gücü bulunmamaktadır.

Tablo 7. 2014 yılı Dünya hurda ithalat verileri. Kaynak www.trademap.org

3.5. Türkiye’de Çelik Tüketiminin Sektörlere Dağılımı

Çelik İhracatçıları Birliği’nin (ÇİB) verilerine göre 2010 yılında yurt içinde tüketilen 31,3 milyon ton nihai mamül çeliğinin 2/3’ünü tek başına inşaat sektörü kullanmaktadır. Otomotiv, makine ve elektronik, yoğun çelik girdi kullanan diğer sektörler olarak öne çıkmaktadır. Yine son dönemde Türkiye’den geçen petrol boru hatları inşaatlarında yaşanan artışla birlikte petrol ve doğalgaz sektörünün demir çelik boru kullanımı da hız kazanmıştır.

Tablo 8. Türkiye’de Çelik Tüketimi (2010).Kaynak www.cib.org.tr

İnşaat sektöründe gelişmiş ülkelerde çelik tüketimi yüzde 35 oranında iken bu oran Türkiye’de yüzde 67’dir. Yüzde 32’lik fark, inşaat sektörünün Türkiye’deki ağırlığını bariz bir biçimde göstermektedir. Oysaki Dünya’da çelik üreten ilk 7 ülke, dünyada en çok motorlu araç üreten ve döküm yapan ülkelerdir. 

3.6. Türkiye’nin Çelik İhracatı

Çelik İhracatçıları Birliği (ÇİB) tarafından açıklanan 2016 yılı verilerine göre; Türkiye'nin miktar bazındaki çelik ihracatı 2015 yılına göre % 2,4 artışla 16,5 milyon tona ulaşırken, sektörün değer bazındaki ihracatı yüzde 8,1 düşüşle 9,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’ nin 2016 yılında gerçekleştirdiği toplam ihracat tutarı 150 milyar USD olup, çelik ihracatının toplam ihracat tutarı içindeki payı % 6’ dır. Çelik sektörü, otomotiv ve kimya sektörünün ardından en çok ihracat yapan üçüncü sektör olup Türkiye ekonomisine ciddi düzeyde katkısı bulunmaktadır.

2016 yılında çelik sektörü miktar bazında en fazla ihracatı 5,3 milyon ton ile Ortadoğu Bölgesi'ne yapmıştır. Ortadoğu'yu yüzde 29 artışla 3,6 milyon tona ulaşan Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, yüzde 1 artışla 2,5 milyon tona yükselen Kuzey Amerika ülkeleri ve yüzde 2,3 artışla 2,3 milyon tona yükselen Kuzey Afrika ülkeleri izlemiştir.

2016 yılında ihraç edilen 16,5 milyon ton çelik ürünleri arasında en çok ihraç edilen ürün sıralaması ise miktar bazında % 42’ lik pay ve 7 milyon ton ile inşaat çeliği, % 12’ lik pay ve 2 milyon tonla yassı sıcak, % 11’ lik pay ve 1,8 milyon tonla dikişli boru ve % 9’ luk pay ve 1,5 milyon tonla profil şeklinde gerçekleşmiştir. Türkiye, Dünya’nın 1 numaralı inşaat çeliği ihracatçısıdır. 

Tablo 9. Türkiye Çelik İhraç Ürünleri Dağılımı (2016). Kaynak www.cib.org.tr

4. Rekabet Gücünün Arttırılması Adına Gözden Geçirilmesinde Fayda Görülen Ekonomik ve Mali Konular ile Çözüm Önerileri

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 2023 yılında Dünya’nın en büyük 10 ekonomisinden biri olma vizyonunu benimsemiştir ve bu doğrultuda ihracat büyümesi belirlenen büyüme hedefinin omurgası olarak konumlandırılmıştır. Çelik sektörü ülke ihracatında önemli bir role sahiptir. Bu nedenle 2023 vizyonu kapsamında 55 milyar USD ihracat ile önemli bir paya sahip olması hedeflenmiştir.[4]Ancak son dönemlerde yaşanan global ekonomik kriz ile Türkiye’de yaşanan siyasi ve ekonomik sorunlar göz önünde bulundurulduğunda Türkiye çelik ihracatının, geçmiş büyümesine paralel ilerlemesi durumunda, en iyi ihtimalle 2023 yılına doğru 28 milyon ton hacme ve 34 Milyar USD değere ulaşması beklenmektedir.
Bu çerçevede sektörde yaşanan ve çözüm beklenen ekonomik ve mali sorunlara aşağıda ki konu başlıkları altında değinilebilir.
4.1. Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) Serbest Ticaret Anlaşması’nın Revize Edilmesi

Çelik sektörü, Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) zamanında gerçekleştirilen serbest ticaret anlaşması nedeniyle bazı ar-ge destekleri hariç doğrudan veya dolaylı olarak devlet yardımlarından yararlanamamaktadır. Bu nedenle geçmişte olduğu gibi gelecekte de, sektör devlet yardımlarından yararlanamayacaktır. Avrupa Birliği (AB), AKÇT anlaşma hükümlerini gerektiğinde kendi insiyatifi ile tek taraflı olarak değiştirebilmekte ve kendi iç pazarı bakımından avantaj sağlayabileceği hammadde ve mamüller bakımından anlaşma dışında kalabilmektedir. Türkiye ise karar alma mekanizmalarında yer almadığından bu değişikliklerden olumlu yönde faydalanamamaktadır.

Bilindiği üzere son dönemde yaşanan global ekonomik kriz ülkemizde de ekonomik aktivitelerin yavaşlamasına neden olmuş ve bu sürecin en hafif şekilde atlatılması için bir çok ekonomik teşvik paketi yürürlüğe koyulmuştur. Yürürlükteki teşvikler ile, genel ve bölgesel teşviklerin yanı sıra büyük ölçekli yatırımlar ile stratejik yatırımlara yönelik çok sayıda çeşitli teşvik uygulamaları devreye girmiştir. Yazımızın ilgili bölümlerinde de anlatılmaya çalışıldığı üzere çelik sektörü gerek Dünya gerekse ülkemiz için stratejik öneme sahip bir sektör olup, aynı zamanda sermaye yoğun bir endüstri olması hasebiyle de yapılacak yatırımlarda büyük ölçeklerde olmak zorundadır. Oysaki sektör şu an itibariyle AKÇT anlaşması nedeniyle yararlanabileceği mevcut indirimli kurumlar vergisi uygulaması, yatırımlarda KDV istisnası, yatırımlarda KDV iadesi, gümrük vergisi istisnaları, gelir vergisi stopajı indirimi, sosyal sigortalar prim desteği, arazi tahsisi, faiz oranı desteği gibi teşviklerden yararlanamamaktadır. Söz konusu teşvik imkanlarından yararlanabilmenin ciddi sermaye yatırımı gerektiren çelik sektörüne sağlayacağı katkıyı ve rekabet avantajını tartışmak izahtan vareste olacaktır. 

AB ile ekonomik ilişkilerin karşılıklı çıkarları dengeleyecek bir zemine oturtulması ihtiyacı, diğer sektörlere nazaran çelik sektöründe daha büyük bir aciliyet taşımaktadır. Mevcut durum itibariyle, AB’nin yaptığı serbest ticaret anlaşmaları ile diğer ülkelere getirmemiş olduğu devlet yardımlarını sınırlandırma yükümlülüğünü, Türkiye ile yapılan serbest ticaret anlaşmasına koymuş olması, bu aciliyeti daha da arttırmaktadır. Türk çelik sektörü, yeni kapasiteler için devlet desteği istememektedir. Ancak, yüksek katma değerli ve stratejik ürün üretimine yönelik yatırımlarına hiçbir destek alamaması, çelik sektörümüzün gelişmesini sınırlandırıcı bir fonksiyon icra etmektedir. Bu yönü ile Avrupa Birliği ile yapılacak, Gümrük Birliği’nin geleceği konusundaki görüşmelerde, çelik sektörünün beklenti ve ihtiyaçları ile AKÇT Serbest Ticaret Anlaşması’nın da özellikle masaya yatırılmasına, katma değeri yüksek ürünlerin üretimine ve teknolojik dönüşüme imkân sağlayacak yatırımlara devlet desteği verilebilmesinin önünün açılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.[5]  

4.2. Çevre Katkı Payının Kaldırılması

Çevre katkı payı ile ilgili yasal düzenlemeler Çevre Kanunu[6] kapsamında 18.maddede yer almaktadır. Kanun hükümlerine göre çevre katkı payı, çevrenin iyileştirilmesi ve çevre ile ilgili yatırımların desteklenmesi amacı doğrultusunda alınmaktadır. Şu an yürürlükte olan kömür ithalatında % 1, hurda ithalatında % 0,5 olan çevre katkı payı çelik sektörünün rekabetçiliğini düşürmektedir. Sadece 2014 yılında gerçekleştirilen 19 milyon ton hurda ithalatı ve ödenen 7,15 milyar ABD doları üzerinden alınan % 0,5 oranındaki çevre katkı payı tutarı kabaca 357 milyon ABD doları yapmaktadır. Söz konusu tutarın sektörde kalarak sermaye birikimi sağlamasına katkı sağlaması halinde, gerçekleştirilebilecek yatırımlarda kullanılabilmesi bakımından önemli bir finansman kaynağı teşkil edebilirdi.

4.3. Elektrik Enerjisi Üzerindeki Vergi ve Fonların Kaldırılması 

Ülkemizde elektrik tüketiminden çeşitli adlar altında fon, pay ve vergi alınmaktadır. Bunlar; Enerji Fonu (% 1), TRT Payı (% 2), Elektrik Tüketim Vergisidir (sanayide % 1, meskenlerde % 5).Bu fonlar ayrıca KDV matrahına dahil olup bunlar üzerinden KDV’ de hesaplanmaktadır.

Enerji fonu, nihai kullanıcıya elektrik enerjisi satışı yapan elektrik şirketlerinin, sektörün altyapı giderlerine katkı paylarından oluşmaktadır. Enerji fonunun amacı, enerji sektöründe yapılacak araştırma-geliştirme çalışmalarını desteklemek, etüt ve projeleri denetlemek ve kurulacak tesislere finansman sağlamaktır. Enerji fonunun kanuni dayanağı, 4.1.1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu dışındaki kuruluşların elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticareti ile görevlendirilmesi hakkında kanunun geçici 4'üncü maddesidir. Fona ilişkin düzenleme ise, 28/5/1986 tarihli ve 3291 sayılı kanunun ek 2' nci maddesinde yapılmıştır. Kayıp Kaçak bedelinin üzerinden %1 oranında tahakkuk ettirilmektedir. Ayrıca KDV matrahına dahil edilir.

Elektrik enerjisi hasılat payları ve bandrol gelirleri, TRT gelirlerinin önemli bir bölümünü oluşturmakta olup, 3093 Sayılı TRT Gelirleri Kanun’unun[7] 5’inci maddesi uyarınca lisans sahibi şirketlerin EPDK ile imzalamış olduğu lisans sözleşmesi çerçevesinde son kullanıcı olan tüketicilere yapılan elektrik satışlarından dolayı TRT’ye pay ödenmektedir. Aktif enerji ve kayıp kaçak bedeli toplamından % 2 oranında pay alınırken bu pay da ayrıca KDV matrahına dahil edilmektedir.

Belediye/Elektrik Tüketim Vergisi ise,  2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanun'unun[8] 34. maddesine göre, belediye sınırları içinde tüm tüketicilerden Elektrik Tüketim Vergisi alınmaktadır. Elektrik tedarikçileri, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca, satış bedeliyle beraber bu verginin tahsilatını yapmak ve ilgili belediyeye iletmekle yükümlüdür.

Elektrik tüketicileri bu vergiyle bağlı oldukları belediyeden aldıkları hizmetler karşılığında belediye gelirlerine katkıda bulunmaktadırlar. Aktif enerji ile kayıp kaçak bedeli üzerinden % 5 oranında tahsil edilir. Ancak sanayi sicil belgesine sahip sanayicilere ise bu oran % 1 olarak uygulanmaktadır.
Yukarıda bahsi geçen ve elektrik fiyatlarına dahil olan ek düzenleyici maliyetlerin (TRT payı, belediye payı, fon) kaldırılması, üretim maliyetinin yaklaşık % 10’unu elektrik giderinden oluşan ve bu vesileyle önemli düzeyde elektrik tüketen çelik sektörünün rekabetçiliğini artırıcı nitelikte önemli bir adım olacaktır.

4.4. Mali Kayıt Sisteminde Yabancı Para İle Defter Tutma ve Fonksiyonel Para Birimi Olarak Döviz Kullanımına Olanak Sağlanması

Bilindiği üzere 213 sayılı Vergi Usul Kanun’ unun[9] "Türkçe Tutma ve Türk Parası Kullanma Zorunluluğu" başlıklı 215’ inci maddesi uyarınca defter ve kayıtların Türkçe tutulması zorunludur. Ancak, Türkçe kayıtlar bulunmak kaydıyla defterlerde başka dilden kayıt da yapılabilmektedir. Kayıt ve belgelerde Türk para birimi kullanılır. Belgeler, Türk parası karşılığı gösterilmek şartıyla, yabancı para birimine göre de düzenlenebilir.
Yine söz konusu madde uyarınca ilgili dönem defter tasdik tarihi itibarıyla ödenmiş sermayesi (yurt dışında kurulan şirketlerin Türkiye'ye ayrılan ödenmiş sermayesi) en az 100 milyon ABD Doları ya da muadili yabancı para karşılığı Türk Lirası ve sermayesinin en az % 40'ı ikametgâhı, kanunî ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayanlara yani dar mükellef gerçek veya tüzel kişilere ait olan işletmelere, kayıtlarını Türk para birimi dışında başka bir para birimiyle tutmalarına Bakanlar Kurulunca izin verilebilmektedir. Bu şartları taşıyan kişi ve kurumların haricindekiler Türk parası cinsinden başka bir para birimi ile defter tutmaları olanaklı değildir.
Oysaki çelik sektöründe faaliyet gösteren şirketler için geçerli para birimi yani fonksiyonel para birimi, ülkemizin para birimi Türk Lirası (TL) olmasına rağmen ABD Doları’dır. Sektördeki şirketlerin faaliyetleri üzerinde ABD Doları’nın etkisi önemlidir ve ABD Doları şirketlerle alakalı durumların altında yatan ekonomik özü daha iyi yansıtabilmektedir.
Konuyu biraz daha iyi anlatabilmek adına “fonksiyonel para biriminden” bahsedecek olur isek, Türkiye Muhasebe Standartları[10] (TMS) madde 21 “Kur Değişiminin Etkileri” başlıklı standarda göre bir işletmenin faaliyette bulunduğu temel ekonomik çevre, genel olarak nakit yarattığı ve harcadığı çevredir.
Bir işletme, geçerli para biriminin (fonksiyonel para biriminin) tespitinde aşağıdaki faktörleri dikkate alır:

a. Geçerli Para Birimi

i) Mal ve hizmetlerin satış fiyatlarını en çok etkileyen para birimidir (mal ve hizmetlerin satış fiyatlarının çoğunlukla bağlı olduğu ve gerçekleştiği para birimidir) ve

ii) Rekabet unsurları ve yasal düzenlemeleriyle mal ve hizmetlerin satış fiyatlarını en çok etkileyen ülkenin para birimidir.

b. Mal ve hizmetlere ilişkin işçilik, ham madde ve diğer maliyetleri en çok etkileyen para birimidir (sıklıkla bu tür maliyetlerin oluştuğu ve ödendiği para birimidir).

TMS 21 hükümlerinden de anlaşılacağı üzere mali raporlama bakımından bir işletme için fonksiyonel para birimi belirlenirken satış fiyatlarını en çok etkileyen ülkenin para birimi ile mal ve hizmetlere ilişkin hammadde maliyetlerini en çok etkileyen para birimi baz alınır.
Yazımızın ilgili bölümlerinde de bahsedildiği üzere ülkemiz çelik sektörü hurda ve demir cevherini üretimde hammadde olarak kullanmakta, söz konusu hammaddeler ağırlıklı olarak ithal edilmekte, bunların uluslararası piyasada fiyatları ise ABD doları üzerinden belirlenmektedir. Bu sebeple, çelik sektöründe faaliyet gösteren şirketler bakımından finansal raporlarındaki ölçüm kalemlerinde ve raporlama para birimi olarak yani fonksiyonel para birimi olarak ABD Doları’nı kullanmalıdırlar. Bu durum maliyetlerin, fiyatların, ebitda (favök) ve nihai karların doğru olarak belirlenmesi ve şirketlerin mali performanslarını doğru ölçümleyebilmeleri adına son derece önemlidir. Zira kur değişimlerine bağlı olarak maliyetini doğru belirleyemeyen bir işletmenin sağlıklı bir fiyatlama yapabilmesi ve sektörde doğru konumlanabilmesi mümkün değildir. Bu çerçevede mali idarenin yapacağı bir düzenleme ile çelik sektöründe faaliyet gösteren şirketlere Türk parası dışında da defter tutabilmeye ve mali raporlama yapabilmesine izin vermesinin faydalı olacağı düşünülmektedir.
4.5.VUK Değerleme Hükümleri Nedeniyle Realize Olmamış Kur Farkı Gelir Giderlerinin Mali Tabloları Bozmasının Önlenmesi
2016 yılında yaşanan iç ve dış ekonomik ve siyasal gelişmeler sonucunda Türk Lirası, yaklaşık olarak ABD Doları karşısında % 20, Euro karşısında ise % 15 düzeyinde değer kaybetmiştir.
Türk Lirası’nın değer kaybı işletmelerde iki ana noktada etki yaratmıştır. Bunlardan ilki bilançolarda sermayenin aşınması, ikincisi ise bilançoların kâr yerine zarar yazar hale gelmesidir.
VUK’un 280. maddesinde yer alan değerleme hükümleri uyarınca yabancı paraların (borç ve alacakların da) dönem sonunda borsa rayici ile değerlenmesi, borsa rayicinin olmadığı durumda ise Maliye Bakanlığı’nca tespit olunacak kur ile değerlenmesi gerekmektedir.
Mali mevzuat hükümlerine uygun olarak yapılan değerleme kayıtları neticesinde;
ü  Henüz ödeme günü gelmemiş olan borçlar için bilançolarda kur farkı kadar artış yaşanmıştır,
ü  Bu artışlar gelir tablosuna maliyet olarak yansıtılmış ve kardan zarar yazılmış veya işletme direkt zarara dönüşmüştür.[11]
Özünde kur farkı giderleri anapara ve finansmanının ödendiği aşamada realize olan giderlerdir. Dönem sonlarında değerleme yapmak suretiyle borcu güncel para cinsine dönüştürdüğümüzde realize olan bir kayıptan söz etmek olanaklı değildir.
Mali mevzuatımıza küçük eklemeler yapılarak; içinde bulunulan mali yılda tahakkuk edecek olan kur farkları ile ödeme vadeleri takip eden yıllara sarkan yabancı para yükümlülüklerin kur farklarını bilançolara yansıtırken, ileri vadeli olanların henüz tahakkuk etmemiş olduğu gerçeğini dikkate alarak işlem yapmak daha doğru olacaktır. Böylece, cari yılda ödenmeyecek olan kur farkının bilançoya eklenmesi ve giderleştirilmesi sonucunda hem borçlanma rasyoları olumsuzlaşmayacak, hem de gelir tablosuna gider yazılmadığı için vergi matrahı azaltılmış olmayacaktır. Zira, uzun vadeli yabancı para kredilerin vadesi henüz gelmediği ve cari yılda da ödenmeyeceği için realize edilmeyecek olmasına karşın, kur artışı kaynaklı kaydi giderler sebebiyle, hem dönem karları azalmakta ya da zarar açıklanmakta, hem de öz kaynaklarının eridiği şeklinde değerlendirilebilecek bir görüntü sergilenmektedir.[12]
Esasen fonksiyonel para birimi ABD doları olan ve hammadde alışlarını, avanslarını, satışlarını ve finansman kaynaklarını ağırlıklı olarak yabancı para ile gerçekleştiren, dolarize olmuş ve kur etkisine açık çelik sektörü için konunun çözümlenmesi ise başta ucuza finansman kaynağına erişme ve kredibilite gibi bir çok ekonomik parametre açısından son derece önem arz etmektedir.
4.6.İhracatta Götürü Gider Uygulamasına Yönelik Tereddütlerin Giderilmesi
193 sayılı Gelir Vergisi Kanun’unun[13] “İndirilecek Giderler” başlıklı 40. maddesine göre safi kazancın tespitinde, bu maddede sayılan giderlerin indirilmesi kabul edilmektedir. Ancak, Gelir Vergisi Kanun’unun 40. maddesinin 1 numaralı bendinin parantez içi hükmü ile; “İhracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık faaliyetlerinde bulunan mükellefler, bu bentte yazılı giderlere ilaveten bu faaliyetlerinden döviz olarak elde ettikleri hasılatın binde beşini aşmamak şartıyla yurt dışındaki bu işlerle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere götürü olarak hesapladıkları giderleri de indirebilirler” denilmiştir.

Götürü gider uygulaması, mükelleflerin yurt dışındaki işleri ile ilgili olarak yapmış oldukları giderlerden belgesi temin edilemeyenlerin, anılan faaliyetlerden sağlanan hasılatın belli bir oranını aşmamak şartıyla ticari kazançtan indirilmesini öngören bir müessesedir. Konu ile ilgili düzenlemeler 194 ve 233 numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğleri ile yapılmıştır. Mali idarenin görüşü uyarınca götürü gider hesaplanabilmesi için, harcamanın yapılmış ve işletmenin malvarlığında bir azalma meydana gelmiş olması, belgesiz giderlerin dönem içinde kanuni defterlere kaydedilmesi ve doğrudan beyanname üzerinde indirim konusu yapılmaması şeklindedir.

Oysaki götürü gider uygulamasının uygulamasına ilişkin olarak Danıştay ile mali idare arasında görüş farklılıklarının olduğu, bu nedenle de ihracatçıların götürü gider uygulamasından yararlanıp yararlanmamak noktasında son derece tereddüte düştüğü gözlemlenmektedir.

Örneğin, Danıştay 4.Dairesinin 8.2.2016 tarih ve E.2012/8339 K.2016/337 sayılı güncel kararında mali idarenin görüşünden farklı olarak yapılan bir tarhiyatı iptal etmiştir. Karar uyarınca 193 sayılı Gelir Vergisi Kanun'unun 40’ ıncı maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan ve belgelendirilmesi gereken genel giderlere ilaveten, yurt dışındaki işlerle ilgili giderlere karşılık olmak üzere hasılatın binde beşini aşmamak şartıyla götürü giderin kazançtan indirilebileceğinin herhangi bir ispat şartına bağlı olmadığı, götürü gider indirimi için belgesi temin edilemeyen bir harcamanın olduğunun ve bu harcamanın muhasebe kayıtlarına intikal ettirildiğinin ispatına gerek bulunmamakta olup, yurtdışı hasılatının binde beşini geçmediği halde, yasal defterlere kaydedilmeyen yurtdışı giderlerinin fiilen yapıldığının ispatlanamadığı iddiasıyla götürü gider uygulamasına tabi tutulmaması gerektiğinden bahisle davacı adına ikmalen salınan vergi ve kesilen cezada hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle kaldırılmıştır.

2016 yılında Türkiye’nin gerçekleştirdiği 150 milyar ABD Doları tutarındaki ihracatta, 9,1 milyar dolarlık tutarla % 6 pay alan çelik sektörünün yararlanabileceği binde 5’ lik götürü gider imkanının vergi tasarrufu ile sektöre sağlayabileceği ek kaynak tutarı 9,1 (9,1 milyar USD X 0,005 X 0,20) milyon ABD doları yapmaktadır. Söz konusu tutarın katma değeri yüksek ürünlerin üretimine ve teknolojik dönüşüme imkân sağlayacak yatırımlara kanalize edilebilmesi adına önemli bir finansman kaynağı olabilecek niceliktedir. Bu nedenle bahsi geçen tereddütlü halin ortadan kaldırılması, vergilemede belirlilik ve hukuk devleti ilkeleriyle de uyumlu bir karar olacaktır.

4.7.Temel Üretim Girdisi Olarak Hurdayı Kullanan Çelik Sektörünün Sahte Belge Kullanımı İle Karşı Karşıya Kalma Riskinin Ortadan Kaldırılması

Geri dönüşüm sisteminin ilk basamağında yer alan hurdacılar, dönüştürülebilir atıkları tekrar çelik sektörünün kullanımına sunarak hem ülke ekonomisine hem de çevre kirliliğinin azaltılmasına önemli ölçüde katkı sağlamaktadırlar.

Bilindiği üzere KDV Kanunu[14] madde 17/4-g uyarınca hurda teslimleri KDV’den istisnadır. Söz konusu KDV istisnası çelik sektörü üzerinde ek bir finansman yükü yaratmadan üretim yapılabilmesi adına pozitif yönlü bir mali düzenlemedir.

Hal böyle olmakla beraber, hurdanın KDV’den istisna olması beraberinde en çok sahte belgenin düzenlendiği bir sektör haline gelmesine de imkan yaratmaktadır. Nitekim hurdacıların çözüm bekleyen sorunlarının başında, mal alış sürecinde belgelendirme sıkıntısı gelmektedir. Yine seyyarlardan mal alan hurdacı toptancılarının vergilendirilmesinde sıkıntılar bulunmaktadır.

Tüm bu süreç hurdacı esnafının sahteci olarak anılmasının önüne geçilebilmesi ve bunlardan ciddi miktarda hurda alan çelik sektöründe faaliyet gösteren firmaların da sahte belge kullanmak gibi eylemlerle itham edilmesinin, bu suretle itibar kaybetmesinin, mali kayba uğramasının ve belkide en önemlisi sık sık hurdacılarla bağlantılı olarak karşıt incelemelere muhatap kalmak suretiyle zaman ve enerji kaybetmesinin önüne geçilmesi bakımından kritik önem arz etmektedir.

4.8.DİİB Kapsamında KDV Ödenmeksizin Üretilen Malların İhraç Kayıtlı Olarak Tesliminde Yaşanan KDV İadesi Sorununun Giderilmesi

Bilindiği üzere Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği[15] uyarınca Dahilde İşleme İzin Belgesi (DİİB)  kapsamında KDV ödemeksizin yurtiçi ve yurtdışından satın aldığı girdileri kullanarak ürettiği malları ihraç kayıtlı olarak teslim eden bir mükellefin iade alacağı KDV tutarının, ihraç kayıtlı teslim nedeniyle hesaplayıp tahsil etmediği KDV tutarından, bu ürün için DİİB kapsamında aldığı girdiler nedeniyle ödemediği KDV tutarı düşüldükten sonra kalan tutardan fazla olmaması gerekmektedir.

13 Aralık 2016 tarihli ve 29917 sayılı Resmi Gazete’de 8 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ yayımlanmış ve bu tebliğ ile; Dahilde İşleme İzin Belgesi (DİİB) kapsamında KDV ödemeksizin üretilen malların ihraç kayıtlı olarak tesliminde uygulanan KDV iade kısıtlaması dış ticaret sermaye şirketleri ile sektörel dış ticaret şirketlerine yapılan teslimler bakımından kaldırılmıştır.

Yapılan düzenleme ile DİİB kapsamında yapılan üretimler sonucunda gerçekleştirilen teslimlerde ödenmeyen KDV’nin, ihraç kayıtlı teslim nedeniyle hesaplanıp tahsil edilmeyen KDV tutarından düşüldükten sonra kalan tutardan fazlasının iade edilememesi uygulaması mükellefler üzerinde son derece ciddi tutarda KDV yükünün kalmasına sebebiyet vermektedir. Hali hazırda birçok sanayi kolunda olduğu gibi çelik sektöründe de ciddi düzeyde DİİB kapsamında gerçekleştirilen ihracat bulunmaktadır. Yapılan yeni düzenlemeyle mevcut kısıtlama dış ticaret sermaye şirketleri ile sektörel dış ticaret şirketlerine yapılan ihraç kayıtlı teslimler bakımından 2016 yılı sonu itibariyle kaldırılmış olmasına, çelik sektöründe faaliyet gösteren bir çok firmanın aynı zamanda dış ticaret sermaye şirketine sahip olmasına[16] ve bu şirketler üzerinden ihraç kayıtlı olarak ihracatlarını gerçekleştirebilmelerine rağmen gerek dış ticaret sermaye şirketi sahibi olmayan diğer çelik şirketleri bakımından gerekse diğer sanayiciler bakımından haksız rekabete sebebiyet verebilecek bu uygulamanın onları da kapsayacak şekilde genişletilmesi ihracatı teşvik edebilmek adına faydalı olabilecektir.

SONUÇ

Türk Çelik sektörü 51 milyon ton sıvı çelik üretim kapasitesi, 33 milyon ton yıllık üretim, 40 bin çalışan, 16,5 milyon ton ihracat miktarı ve 9,1 milyar dolar ihracat geliri ile Dünya’nın en büyük 8. Çelik üreticisidir. Ayrıca Dünya’nın 1 numaralı inşaat çeliği ihracatçısı ve Avrupa’nın en büyük, Dünya’nın ise beşinci en büyük dikişli çelik boru üreticisi konumundadır. Milli gelire, ihracata ve istihdama bu kadar çok katkı sağlayan sektörde, faaliyet gösteren firmalar da büyük ölçekli sanayi kuruluşlarından oluşmakta olup, 2015 yılı İSO 500 listesine bakıldığında[17] ilk 50 firmanın 12’ sinin çelik sektöründe faaliyette bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bir çok endüstri kolunun temel girdisi olup, AKÇT anlaşması ile Avrupa Birliği’nin dahi temellerinin atılmasına neden olan bu stratejik öneme haiz sektörün, ülkemizde daha da gelişerek katma değeri yüksek vasıflı çelikler üretebilen ve ileri teknolojiye sahip rekabetçi bir konuma ulaşabilmesi için önündeki ekonomik ve mali engellerin ortadan kaldırılması ülkemizin menfaatine olacaktır.

KAYNAKÇA
Vergi Usul Kanunu
Gelir Vergisi Kanunu
Katma Değer Vergisi Kanunu
Türkiye Muhasebe Standartları
Çevre Kanunu
TRT Gelirleri Kanunu
Belediye Gelirleri Kanunu
Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı Ve Ticareti İle Görevlendirilmesi Hakkında Kanun

Yayınlanma Tarihi  ve Yeri :Nisan 2017 /Vergi Sorunları Dergisi










[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Demir, erişim tarihi 14.03.2017
[4] A&T Cearney,2023 Çelik Sektörü İhracat Yol Haritası, Aralık 2013
[6] 11.08.1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[7] 15.12.1984 tarih ve 18606 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[8] 29.05.1981 tarih ve 17354 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[9] 10.01.1961 tarih ve 10763 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

[10] 31.03.2016 tarih ve 26125 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[13] 06.01.1961 tarih ve 10700 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[14] 02.11.1984 tarih ve 18563 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[15] 26.04.2014 tarih ve 28983 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[16] Dış Ticaret Sermaye Şirketi statüsüne haiz olabilmek için, söz konusu şirketin ödenmiş sermayesi en az 2 milyon TL olmalı ve bir önceki takvim yılında gümrük beyannamesi bazında en az (FOB) 100 milyon ABD doları veya eş değerdeki fiili ihracatın gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder