Türk
Çelik Sektörü Artan Korumacılık ve AKÇT Anlaşması Karşısında Yıpranıyor
İnsanlığın başlangıcından
bu yana var olan ve işlenebilmesi ile birlikte siyasi, ekonomik ve sosyal yaşam
şeklini değiştiren demir cevheri ve bundan üretilen çelik, başta inşaat,
otomobil, beyaz eşya ve ev aletleri, makina, gemi yapımı gibi birçok sektörün
temel üretim girdisidir. Çelik üretiminin ve tüketiminin gelişmişlik ve
sanayileşmiş olma kriterlerinden biri sayıldığı günümüz dünyasında, çelik
sektörü kurulu kapasiteleri ve üretim miktarları ile en önemli endüstri
kollarından biri konumundadır.
Dünya Çelik Derneği (worldsteel) verilerine göre 2017 yılı itibariyle Dünya çelik sektörünün kurulu kapasitesi yaklaşık 2,2 milyar ton seviyesindedir.2017 yılında Dünya ham çelik üretimi 1.69 milyar ton seviyesinde gerçekleşmiş olup, sektörün kapasite kullanım oranı ise % 76 mertebesindedir. Bu durum Dünyada ciddi miktarda çelik kapasitesi fazlalığına işaret etmektedir.
Enerji ve hammaddenin
yoğun olarak kullanıldığı çelik sektöründe, küresel ham çelik üretiminin % 70’i demir cevherinin kullanıldığı entegre
tesislerde, % 30’u ise hurdanın
kullanıldığı elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’de 3
adet entegre, 27 adet elektrik ark ocaklı ve 1 adet indüksiyonlu olmak üzere 31
adet tesis çelik üretiminde faaliyet göstermektedir. 2016
yılı verilerine göre Türkiye’de Elektrik Ark Ocaklı ve İndüksiyonlu tesislerde
39,6 milyon, Entegre tesislerde ise 11,5 milyon ton olmak üzere toplamda 51 milyon ton kurulu sıvı çelik üretim
kapasitesi bulunmaktadır. 2017 yılında üretilen 37,5 milyon ton sıvı çelik
üretimi göz önünde bulundurulduğunda sektörün
kapasite kullanım oranı % 73 düzeyindedir. Sektörün doğrudan yarattığı
istihdam sayısı ise 2017 yılı sonu itibariyle yaklaşık 40 bin kişi mertebesindedir.
Türkiye, 2017
yılı verilerine göre 37,5 milyon tonluk üretim ile Dünya’nın en büyük sekizinci çelik üreticisi, Almanya’nın ardından da Avrupa’nın ikinci
büyük çelik üreticisi konumunda bulunmakta olup sektördeki önemli
oyunculardan birisidir.
Türkiye de 51
milyon ton kurulu sıvı çelik üretim kapasitesi bulunmasına rağmen maalesef ki
üretim kapasitesinin çoğunluğu katma
değeri düşük olan inşaat çeliği üretimine yöneliktir. Katma değeri yüksek
olan vasıflı çelik diye tabir edebileceğimiz ürün gamındaki üretim düzeyi ise Dünya
ortalaması ile kıyaslandığında oldukça düşüktür.
Türkiye, hali
hazırda 150 kadar ülkeye çelik ihracatı gerçekleştirmektedir. Türkiye’nin ana
pazarları AB, Ortadoğu, ABD ve Kuzey Afrika’dır. Türkiye, 2017 yılında 17.8
milyon tonluk ihracatı ile de Dünya’nın en
büyük onuncu çelik ihracatçısı konumundadır. Ayrıca Türkiye, inşaat demiri bakımından
da Çin’in ardından Dünya’nın en büyük ikinci ihracatçısıdır. Türkiye’nin toplam
ihracatının % 7.3’ünü gerçekleştiren Türk çelik sektörü, 2017 yılında otomotiv,
tekstil ve kimya sektörlerinin ardından Türkiye’nin en büyük dördüncü ihracatçı
sektörü konumuna ulaşmıştır.
Artan Korumacılık
Dünyadaki
kapasite fazlalıkları ve buna paralel olarak artan dampingli ihracat, Türk çelik
sektörüne ciddi zarar vermektedir. Dünyadaki büyük çelik tüketicisi ülkeler,
dampingli ithalata karşı önlem almaya çalışmaktadır. Hatta tabiri caizse “kurunun
yanında yaşı da yakarak” damping yapmayan ihracatçı ülkelere karşı da korumacılık
babında tedbirler almakta ve kendi üreticileri ile pazarlarını korumaya
çalışmaktadırlar.
Örnek
verilecek olur ise, Haziran ayından itibaren ABD, çelik ve alüminyum ithalatına
AB’ye karşı sırasıyla % 25 ve %10 oranında gümrük vergisi uygulanması kararı
aldı. Söz konusu ek vergiden Türkiye’de nasibini aldı.
Bunun ardından
da AB’ de 26 çelik ürününün ithalatına ilişkin soruşturma başlattı. Bununla da
yetinmeyen AB, ABD'nin devreye aldığı ilave gümrük vergilerine karşılık olarak,
22 Haziran’dan itibaren ABD’den ithal edilen mısır, barbunya, pirinç, mısır
gevreği, fıstık ezmesi, yaban mersini, portakal suyu, viski, puro, sigara,
tütün, ruj, kot pantolon, nevresim, ayakkabı, lavabo, merdiven, vantilatör,
motosiklet, yat, tekne, tüp ve çelik gibi yüzlerce farklı ürüne % 25 gümrük
vergisi yürürlüğe koydu.
AB’nin söz konusu
kararının ardından, ABD Başkanı Trump da Avrupa’dan ithal edilen tüm araçlara %
20 ek gümrük vergisi uygulama tehdidinde bulundu.
Haliyle tüm
Dünya’da artan korumacılık tedbirleri ile yurtdışında bir çok ülkeye açıldığı
gibi Türk üreticiler hakkında da açılan çok sayıda anti dumping soruşturmaları
sonucunda, Türkiye’nin çelik ihracatı da 2018 yılının ilk 6 ayında geçen seneye
nazaran % 2.5 oranında geriledi.
Tüm bu
süreçte Türkiye ne yaptı diye sorarsanız 2017 yılı Temmuz ayında inşaat
sektörünün de baskısıyla, inşaat çeliği ithalatında daha önce % 30 oranında
uygulanan gümrük vergisi oranını, Güney
Kore için % 5,6’ya, AB üyesi ülkeler, Malezya ve serbest ticaret anlaşması
yapılan bazı ülkeler dışındakiler için ise % 10’ a düşürdü !
Kısaca tüm
Dünya çelik sektörüne ek vergi uygulamaya hazırlanırken, Türkiye çelik
ithalatında vergi oranını düşürmüş oldu.
Bir
Başka Sorun Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) Anlaşması
Çelik sektörü, Avrupa
Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) zamanında gerçekleştirilen serbest ticaret
anlaşması nedeniyle bazı ar-ge destekleri hariç doğrudan veya dolaylı olarak
devlet yardımlarından yararlanamamaktadır. Bu nedenle geçmişte olduğu gibi
gelecekte de, sektör devlet yardımlarından yararlanamayacaktır. Avrupa Birliği
(AB), AKÇT anlaşma hükümlerini gerektiğinde kendi insiyatifi ile tek taraflı
olarak değiştirebilmekte ve kendi iç pazarı bakımından avantaj sağlayabileceği
hammadde ve mamüller bakımından anlaşma dışında kalabilmektedir.Türkiye ise
karar alma mekanizmalarında yer almadığından bu değişikliklerden olumlu yönde
faydalanamamaktadır.
Bilindiği üzere son
dönemde yaşanan global ekonomik kriz ülkemizde de ekonomik aktivitelerin
yavaşlamasına neden olmuş ve bu sürecin en hafif şekilde atlatılması için bir
çok ekonomik teşvik paketi yürürlüğe koyulmuştur. Yürürlükteki teşvikler ile,
genel ve bölgesel teşviklerin yanı sıra büyük ölçekli yatırımlar ile stratejik
yatırımlara yönelik çok sayıda çeşitli teşvik uygulamaları devreye girmiştir.
Yazımızın ilgili
bölümlerinde de anlatılmaya çalışıldığı üzere çelik sektörü gerek Dünya gerekse
ülkemiz için stratejik öneme sahip bir sektör olup, aynı zamanda sermaye yoğun
bir endüstri olması hasebiyle de yapılacak
yatırımlarda büyük ölçeklerde olmak zorundadır. Oysaki sektör şu an
itibariyle AKÇT anlaşması nedeniyle yararlanabileceği mevcut teşviklerden yararlanamamaktadır. Söz konusu teşvik
imkanlarından yararlanabilmenin ciddi sermaye yatırımı gerektiren çelik sektörüne
sağlayacağı katkıyı ve rekabet avantajını tartışmak izahtan vareste
olacaktır.
AB ile ekonomik
ilişkilerin karşılıklı çıkarları dengeleyecek bir zemine oturtulması ihtiyacı,
diğer sektörlere nazaran çelik sektöründe daha büyük bir aciliyet taşımaktadır.
Mevcut durum itibariyle, AB’nin yaptığı serbest ticaret anlaşmaları ile diğer
ülkelere getirmemiş olduğu devlet yardımlarını sınırlandırma yükümlülüğünü, Türkiye
ile yapılan serbest ticaret anlaşmasına koymuş olması, bu aciliyeti daha da artırmaktadır.
Türk çelik sektörü, yeni kapasiteler için devlet desteği istememektedir. Ancak,
yüksek katma değerli ve stratejik ürün
üretimine yönelik yatırımlarına hiçbir destek alamaması, çelik sektörümüzün
gelişmesini sınırlandırıcı bir fonksiyon icra etmektedir. Bu yönü ile Avrupa
Birliği ile yapılacak, Gümrük Birliği’nin geleceği konusundaki görüşmelerde,
çelik sektörünün beklenti ve ihtiyaçları ile AKÇT Serbest Ticaret Anlaşması’nın
da özellikle masaya yatırılmasına, katma
değeri yüksek ürünlerin üretimine ve teknolojik dönüşüme imkân sağlayacak
yatırımlara devlet desteği verilebilmesinin önünün açılmasına ihtiyaç
duyulmaktadır.[1]
Sonuç
Türk çelik sektörü, milli
gelirimize, ihracatımıza ve istihdama önemli katkılar sağlamaktadır. Sektörde
faaliyet gösteren firmalar da ülkemizin önemli sanayi kuruluşlarından oluşmakta
olup, 2017 yılı İSO 500 listesine bakıldığında ilk 50 firmanın 12’ sinin çelik
sektöründe faaliyette bulunduğu anlaşılmaktadır.
Birçok endüstri kolunun
temel girdisi olup, AKÇT anlaşması ile Avrupa Birliği’nin dahi temellerinin
atılmasına neden olan bu stratejik öneme haiz sektörün, ülkemizde daha da
gelişerek katma değeri yüksek vasıflı çelikler üretebilen ve ileri teknolojiye
sahip rekabetçi bir konuma ulaşabilmesi için önündeki ekonomik ve mali
engellerin ortadan kaldırılması ülkemizin menfaatine olacaktır. Aksi takdirde
Türk çelik sektörü artan korumacılık ve politik anti-dumping davaları sonucunda
ortaya çıkan ticaret savaşlarında, telafi edilemeyecek boyutta yaralar
alacaktır.
Yayınlanma Tarihi ve Yeri :02.08.2018/Muhasebetr Web Sitesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder