Likidite (Nakit) Mi Karlılık Mı ?
Bilindiği üzere muhasebenin temel ilkelerinden birisi
dönemsellik diğeri ise tahakkuktur. Dönemsellik kavramı işletmenin sınırsız
olarak kabul edilen ömrü belli dönemlere ayrılması, her dönemin faaliyetleri
birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmek suretiyle, her dönemin gelir ve
giderini birbiri ile karşılaştırarak o döneme ait kar ya da zarar rakamının
bulunmasını ifade etmektedir.
Tahakkuk ilkesi ise, gelir ile giderlerin elde edildikleri ya
da yapıldıkları anda gerçekleşmiş sayılması ve bunlarla ilgili dönemin finansal
tablolarında yer almasıdır. Tahakkuk esasına göre gelir ya da giderin miktar ve
mahiyet olarak kesinleşmiş olması yeterlidir. Yani gelir ya da giderin kısmen
ya da tamamen tahsil edilmesi ya da ödenmesi, tahsil esasının aksine, tahakkuk
esasında şart değildir.
Gelir ve giderlerin tahakkuk esasına göre
muhasebeleştirilmesi, gelir ile karların da aynı döneme ait maliyet, gider ve
zararlarla karşılaştırılmasını zorunlu hale getirmekte, böylece dönemsellik
ilkesi ile tahakkuk ilkesi bütünleşmektedir.
Mali tabloların tahsil esaslı değil de tahakkuk esaslı
düzenlenmesinin en önemli sonucu kar ya da zarar tutarının, her zaman dönem
sonunda elde edilen nakit miktarına eşit olmamasıdır. Bu nedenle nakit
pozisyonunun takibi bakımından nakit akım tablosunun hazırlanması ve sıkı bir
şekilde izlenmesi önem kazanmaktadır.
Nakit akım tablosu, bir işletmede, ilgili faaliyet dönemi
içinde gerçekleşen nakit işlemlere ilişkin durumu açıklamaya yarayan mali
nitelikteki tablodur. Söz konusu tablo sayesinde, işletmenin ilgili dönem
içindeki nakit giriş – çıkışlarını görmek ve bu kaynakların nerelerde
kullanıldığını takip etmek mümkün olmaktadır. Daha da önemlisi, işletmenin
nakit yaratma gücünü görmesine ve gelecek zaman dilimleri içerisindeki nakit
ihtiyacına yönelik planlama yapabilmesine olanak sağlamaktadır.
Faaliyet ve Nakit
Döngüsü
İşletmelerin sahip olduğu nakdin, hammadde stoklarına, yarı
mamüle, mamüle ve alacaklara dönüşerek tekrar tahsil edilebilir hale gelme
sürecine faaliyet döngüsü, nakitten tekrar nakde dönüşünceye kadar geçen
süreye ise de nakde dönüşüm süresi denir. Nakit dönüşüm süresi
hesap edilirken, faaliyet döngüsü için geçen süreden, işletme borçlarının
ödenmesi için geçen sürenin çıkartılması gerekmektedir.
İşte bu nedenle, şirketlerin “satış hacmimiz oldukça yüksek
seyrediyor ” şeklinde düşünmesi sağlıklı bir finansal yönetim için yeterli olmamaktadır
Nitekim yüksek cirolar elde etseniz,
üstelik karlılığınızda çok iyi olsa dahi, gelirlerinizi elde edeceğiniz vadeler
ile yükümlülüklerinizin vadeleri arasında uyumsuzluk mevcut ise (time mismatch)
likidite riskine maruz kalırsınız.
Örnek vermek gerekir ise ; Demirbank 2000-2001 yılları
arasında faiz oranlarındaki düşüşleri fırsat olarak değerlendirmiş ciddi
düzeyde DİBS (bono) satın almaya başlamıştır. Hatta söz konusu bonoların
finansmanının bir bölümünü gecelik piyasadan (over night) borç alarak
gerçekleştirmiştir. Bu sayede faizler düştükçe de elinde bulundurduğu yüksek
faizli bonolar sayesinde büyük miktarda kar elde etmiştir.
Ancak, Anayasa kitapçığı ile başlayan 2001 ekonomik kriziyle
gecelik borçlanma maliyetlerinin zirve yapması ve akabinde yaşanan likidite
kuraklığı nedeniyle, hali hazırda eldeki mevcut düşük faizli bonolar için bulunması
gereken finansman tutarının maliyeti de oldukça yükselmiştir. Yüksek kaldıraç
oranları ve kısa vadeli finansman kaynakları ile yakalanan yüksek karlılık düzeyi
piyasada yaşanan likidite darlığında Demirbank’ı kurtaramamış, vadesinde yerine
getiremediği yükümlülüklerinin tutarı öz sermayesini dahi aşarak bankayı iflas
noktasına taşımıştır.
Yaşanılan bu acı tecrübe göstermektedir ki, karlılık
rasyoları kadar likidite ve borçluluk rasyolarına (özellikle kısa vadeli
borçlar) odaklanmayan işletmeler kriz veya finansal darboğaz yaşanılan günlerde
çok zor duruma düşmektedirler.
Sonuç
Küresel piyasalarda likiditeye erişimin zorlaştığı, finansman
maliyetlerinin arttığı ve ülke olarak kendi iç dinamiklerimiz çerçevesinde yaşadığımız
son ekonomik dalgalanma sürecinde, birçok işletmenin başta kur ve likidite
riskini iyi yönetememesi, nakit akışlarının bozulmasına, akabinde ise peşi sıra
konkordatolar ve iflaslar ile sonuçlanmasına neden olmuştur. Piyasada likidite bolluğu
var iken yüksek karlılığın keyfini çıkartan işletmeler, ekonomik dalgalanmayla
beraber ciddi finansal stresler yaşamıştır. Bir nevi nakit altınsa, karlılığın gümüş
olduğu gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalmışlardır.
Değerli iş insanlarımızdan bir olan Üzeyir Garih’in varlıklar
ve karlılık kadar nakit akışının önemine ilişkin dikkat çektiği bir sözü ile
yazımıza noktayı koyalım .“Biz iş adamları, elinde üç top oynayan cambazlar
(jonklör) gibiyiz. Bu toplardan iki tanesi lastik top (satışlar ve kâr), biri
de camdan kristal bir toptur (nakit akışı). Lastik toplar yere düşse de, tekrar
yükselir ve yeniden tutabiliriz ama kristal top yere düştüğünde kırılır ve oyun
biter.“
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder