Kriz
Ortamında Bir Finansman Yöntemi Önerisi : Nakit Havuzu (Cash Pooling)
Ekonomik faaliyetlerin, işletmelerin öz kaynaklarının yanı
sıra gerek ulusal gerekse uluslararası finans piyasalarından kredi sağlanarak yürütüldüğü
bilinen bir realitedir. Bununla birlikte işletmeler açısından, sınırlı finansal
kaynaklara erişim bu kaynaklara olan yoğun ilgi ve beraberinde ortaya çıkan
rekabet nedeniyle her zaman olanaklı görünmemektedir.
Bunlara ilaveten bir ülkenin ve özelinde işletmelerin
tasarruf açığı da varsa öncelikli olarak öz kaynakların etkili ve verimli bir
şekilde kullanımı ile dış kaynak kullanımının azaltılması daha da bir önem
arz etmektedir.
Küreselleşme ile beraber temel üretim kaynaklarından
birisi olan sermayenin sınırları aşarak mobilize hale gelmesi finansmana
erişimi kolaylaştırmış ve beraberinde de finansman teminine ilişkin
rekabeti artırmıştır. Değişen şartlara uyum sağlayan ekonomik birimlerde,
finansman kaynaklarına daha kolay erişim amacıyla finansal mühendislik çatısı
altında birçok finansal ürün ve araç geliştirmiş, yeni sistemler
kurgulamıştır.
Bahsi geçen finansal araçlardan birisi de nakit havuzu
sistemi olup kısaca, bir holding çatısı altında toplanan ya da bir şirketler
topluluğuna (grup) mensup şirketlerin kendi aralarında fon fazla ve
açıklarını bütünleşik olarak değerlendirerek, mümkün mertebe dış kaynak
kullanımına gidilmesine ihtiyacın duyulmayacağı şekilde kurgulanan finansal
bir yapı olarak tanımlanabilir.
Nakit
Havuzu Sistemi Nedir ?
Nakit yönetimi, nakit giriş ve çıkışlarının miktar ve
zamanını doğru şekilde tahmin etmek, nakit çıkışlarını mümkün olduğu kadar
yavaşlatırken nakit girişlerini hızlandırmak, şirket bünyesinde bırakılması
gereken nakit miktarını belirlemek, optimum seviyenin üzerindeki nakdi en iyi
şekilde değerlendirmek ve eğer şirket bünyesinde nakit açığı varsa bu
açığı en az maliyet ile kapatmak olarak tanımlanmaktadır.
Finansman kaynaklarına özelinde ise nakde hızlı bir
şekilde ve en uygun koşullarda ulaşmak, paranın zaman değeri de göz önünde
bulundurulduğunda işletmeler bakımından en kritik konuların başında
gelmektedir.
Şirketler topluluğu (grup) veya holding şirketlerinin
pek çok işlevi olsa da; grup veya holding şirketlerinin tek elden etkin
kontrolünü sağlamak, ortak bir strateji belirleyip bunu da iyi bir şekilde
planlamak suretiyle şirketleri ekonomik ve mali olarak bir bütünlük içerisinde
yönetilmesine olanak sağlamasının asli fonksiyonu olduğunu söylemek
mümkündür.
İşte tam da bu noktada, bütünleşik yönetim
stratejilerinden biri olan ve maliyet avantajı sağlamak amacıyla grup
(topluluk) ve holding şirketlerine finansman teminini kolaylaştırmak üzere
kurgulanan finansal yapılardan birisi de nakit havuzu sistemidir.
Ellili yılların başında, anglo-amerikan hukuk sisteminde
ortaya çıkmış olan cash pooling (nakit havuzu), kısaca, “topluluk şirketleri
arası nakit denkleştirme işlemi” olarak özetlenebilecek topluluk içi finans
yönetiminde rol oynayan önemli bir nakit yönetim aracıdır. Buna göre, topluluk
şirketlerinin nakit fazlaları bu amaca yönelik olarak oluşturulmuş olan
merkezi bir hesaba havale edilirken, nakit eksiği olan bağlı şirketlerin bu
eksikliği, yine bu hesaptan otomatik olarak giderilir, yani denkleştirilir.Bu
sistemin özü, aynı topluluk ya da holding çatısı altındaki şirketlerin sahip
oldukları nakit kaynakların bir finansman politikası çerçevesinde etkin ve
verimli bir şekilde kullanılmasıdır.
Nakit Havuzu Sistemi Türkiye’de Çalışabiliyor Mu ?
Nakit havuzu sisteminin genel olarak Türk hukuk
düzenlemelerindeki yeri, özelinde ise Türk mali düzenlemeleri karşısındaki
durumu ve mevcut şartlar altında kullanılmasının efektif olup olmadığına
bakıldığında ise sonuç pek müspet görünmemektedir.
Çünkü, özellikle yurt dışı kaynaklı grup içi kredi
alış-veriş sürecinde maruz kalınan mali yükler (kkdf, damga vergisi, kurum
stopaj vergisi gibi), yine hem yurt içi hem yurt içi borçlanmalarda transfer
fiyatlandırması ve örtülü sermaye uygulamaları hükümleri ve KDV düzenlemeleri
nedeniyle holdingin/grubun nakit havuzunda yer alan mali kaynakları daha pahalı hale gelmektedir.
Bu çerçevede holding veya grup şirketlerinin,
öncelikli olarak topluluk kaynaklarını kullanmak amacıyla nakit havuzuna kaynak
sağlayan diğer şirketlerden kredi kullanmak için gösterecekleri gayret, ortaya çıkan ek mali yükler nedeniyle
caydırıcı bir sürece dönüşmekte ve kullanılan kaynak maliyetini artırıcı bir
hal almaktadır.
Sonuç
Malumunuz, reel sektörün döviz açığını azaltmak amacıyla, 2018
yılı Mayıs ayı başından itibaren geçerli olmak üzere, döviz kredilerinin kullanımı ile ilgili yeni kısıtlamalar getiren
Bakanlar Kurulu düzenlemesi yürürlüğe girmiş bulunuyor.
Söz konusu kararla, şirketler 15 milyon USD’nin altında
döviz kredisi kullanacaksa, kullanacağı kredi ve mevcut kredi
bakiyesinin toplamı kadar son üç yılda içerisinde döviz geliri elde etmiş
olması gerekiyor. Yani, mevcut durumda 15 milyon USD’nin altında döviz kredisi
kullanan veya döviz kredisi kullanmayan şirketler belirli istisnalar hariç
döviz kredisi kullanmak isterse artık bu şirketlerden döviz gelirine sahip
olması kriterine sahip olması beklenecektir.
Uluslararası ekonomiye entegre olan, ciddi miktarda ithalat
yapan bir ülke olan Türkiye’nin dövizsiz iş yapması ise mümkün değil. Üstelik
dövizin maliyeti de son günlerdeki hem faiz oranlarındaki artışla hem de TL
karşısında değer kazancı ile giderek artmakta. Bu nedenle zaten kıt olan topluluk içi kaynaklara olan ihtiyaç daha da artmakta ve
bunları en verimli bir biçimde kullanmak ise hiç olmadığı kadar önem
kazanmakta.
Sorunu teşhis ettik ama peki çöz nedir ? Çözüm, uluslararası
ticaret ve yatırım imkanlarından istifade etmek, bilgi ve teknoloji transferi
fırsatını yakalamak ve işsizliğe çözüm üretebilmek amacıyla dışa açık
ekonomi modelini benimseyen ve bu maksatla da finansal kaynak girişini gerek
niteliksel gerekse de niceliksel olarak artırmak için kısa vadeli hedefleri
arasına İstanbul’un Uluslararası Finans Merkezi olmasını koyan ülkemizin mali
düzenlemelerini, bu hedeflere ulaşmak için gerek duyulan ihtiyaçlara cevap
verecek bir altyapıya kavuşturmasıdır. Bu bağlamda, ülkemizin mevcut tasarruf
açığı da göz önünde bulundurularak, başta topluluk içi finansal kaynaklara
hızlı ve ucuz bir biçimde erişimi kolaylaştıracak gerekli mali revizyonların
hızla yapılması ve kıt olan finansal kaynaklarımızın efektif bir biçimde
kullanılmasına olanak sağlanmasıdır.
Yayınlanma Tarihi ve Yeri :30.05.2018/Vergialgı Web Sitesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder