Booking.Com Türkiye’ de Vergilendirilebilir Mi?
Son
zamanlarda görsel ve yazılı basında da gündem konusu olan, ülkemizde ve tüm
Dünya’da konaklamaya yönelik rezervasyon oluşturma hizmeti veren bazı global
web sitelerinin (örneğin booking.com) çalışma prensipleri ile verilen bu
hizmetin Türkiye’de vergilendirilip vergilendirilmeme konusu epey tartışıldı.
Hatta Şubat ayı içerisinde Türkiye Seyahat Acentaları
Birliği (TÜRSAB) Genel Sekreteri, "Eğer Booking.com Türkiye
yasalarına uygun bir şirket kurup bizim üyelerimizle eşit koşullarda elde
ettiği gelirin vergisini vermek suretiyle faaliyet gösterirse aksi rekabetten
söz edemeyiz. Marka olarak da tabii ki güçlü olacaktır." dedi.
Son
gelişmeler böyle iken, konuyu gerek ulusal vergi hukukumuz gerekse uluslararası
vergi düzenlemeleri çerçevesinde değerlendirmenin, kafalarda oluşan soru
işaretlerini gidermek adına faydası olabileceğini düşünerek bu yazıyı kaleme
aldık.
Ulusal ve
Uluslararası Vergi Hukuku Bu Süreci Nasıl Ele Alıyor?
Kanuni ve
yönetim merkezi sabit bir ülkede olmakla beraber teknoloji sayesinde Dünya
üzerindeki bir çok ülkede yaşayanlara hizmet vermesi nedeniyle global bir
kimliğe kavuşan elektronik ticaret sitelerinin, hangi ülke ya da ülkeler tarafından
vergilendirileceği ve vergilendirme yöntemleri, uluslararası literatürde de
tartışma konusu olmaktadır. Tartışmanın odağında ise “iş yeri” ve “daimi
temsilci” kavramları yer almakta olup, sorunun çözümünün ise e-ticaret
platformlarının bir “işyeri” statüsüne sahip olup olmadığının netleştirilmesine
bağlı olduğu anlaşılmaktadır.
Kurumlar
Vergisi Kanunu’na (KVK) göre, kurumlar vergisi mükellefleri yurt dışında
elde ettikleri kazançların Türkiye’de vergilendirilip vergilendirilmeyeceği
bakımından, tam ve dar mükellefler olarak iki gruba ayrılmaktadırlar.
Dar
mükellefiyette kurum kazancını oluşturan unsurlardan birisi, Vergi Usul Kanunu
hükümlerine uygun Türkiye’de iş yeri olan veya daimî temsilci bulunduran
yabancı kurumlar tarafından bu yerlerde veya bu temsilciler vasıtasıyla yapılan
işlerden elde edilen ticarî kazançlardır.
Dar mükellef
kurumların Türkiye’de ticari kazanç elde etmiş sayılabilmeleri için, söz konusu
kazançları Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun olarak oluşturulmuş Türkiye’deki
işyerleri veya daim temsilcileri aracılığıyla elde etmiş olmaları
gerekmektedir.
İş yerinin
tanımı Vergi Usul Kanunu’nun 156’ıncı maddesinde yapılmış olup, söz konusu
maddeye göre; ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyette iş yeri; mağaza,
yazıhane, idarehane, muayenehane, imalathane şube, depo, otel, kahvehane,
eğlence ve spor yerleri, tarla, bağ, bahçe, çiftlik, hayvancılık tesisleri,
dalyan ve voli mahalleri, madenler, taş ocakları, inşaat şantiyeleri, vapur
büfeleri gibi ticari, sınai, zirai veya mesleki bir faaliyetin icrasına tahsis
edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yerdir.
Daimi
temsilci ise, Gelir Vergisi Kanunu’nun 8’inci maddesine göre; bir hizmet veya
vekalet akdi ile temsil edilene bağlı olup, onun nam ve hesabına muayyen veya
gayrimuayyen bir müddetle veya müteaddit ticari muameleler ifasına yetkili
bulunan kimsedir.
Bilindiği
üzere Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90’ıncı maddesine göre usulüne göre
yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir ve iç hukuktan
önce uygulanır.
Türkiye’nin
diğer ülkelerle imzaladığı Çifte Vergilemeyi Önleme Anlaşmalarının (ÇVÖA)
temelinde OECD modeli baz alınarak kurgulanan standart bir sistematik
olduğundan anlaşmaların ilgili bölümleri incelendiğinde özetle şu sonuçlara
ulaşılmaktadır;
i) Bir iş yerinin oluşumunun sabit bir yere bağlandığı, bu sabit
yerlerin fabrika, atölye, büro, şube, yönetim gibi yerler olduğu ve bunların
arasında yurtdışı kaynaklı elektronik ticaret sitelerine yer verilmediği,
ii) Sabit bir yerin bilgi sağlama, bilgi toplama,
hazırlayıcı veya yardımcı karakter niteliği taşıyan diğer herhangi bir işin
yapılması amacıyla elde tutulması halinde de, söz konusu sabit yerin
yurtdışında mukim kişi ya da kurum için Türkiye’de var olan bir “iş yeri”
olamayacağı hükmü nedeniyle Türkiye'de sabit bir yer olsa dahi, bu tarz
yerlerin yurt dışında yerleşik e-ticaret siteleri için iş yeri olamayacağı,
iii) Türkiye’de mevcut her hangi bir kişi ya da
kurum, yurtdışında yerleşik herhangi bir kişi ya da kurum adına hareket etmeye,
onları temsil etmeye veya faaliyet göstermeye veya veyahut onlar adına sözleşme
imzalamaya, bağlayıcı işlemler gerçekleştirmeye yetkili kılınmadıkları takdirde
yurtdışındaki bu kişiler adına Türkiye’ de işyeri oluşmuş sayılamayacağı,
iv)Yurtdışında yerleşik kişi ya da kurumun, Türkiye’deki
işlerini, bir genel komisyon acentası veya bağımsız statüde diğer herhangi bir
acenta niteliğini haiz gerçek veya tüzel kişiler vasıtasıyla yürütmesi
durumunda dahi Türkiye’de bir işyerine sahip olmadığı kabul edilmektedir.
Sonuç
Yurtdışında
yerleşik elektronik ticaret sitelerinin Türkiye’ de her hangi bir iş yerinin
oluşmaması veya bunların acentası veya temsilciliğinin bulunmadığı hallerde söz
konusu e-ticaret sitelerinin Türkiye’de elde etmiş olduğu bir ticari kazancın
bulunmadığı ve bu elde etmiş oldukları kazançların vergilendirme yetkisinin
gerek Türk Vergi Kanunları gerekse de imzalanan Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşmaları (ÇVÖA) uyarınca, e- ticaret sitelerinin mukim (yerleşik) oldukları
devletlere ait olduğu anlaşılmaktadır.
Yine Türkiye
ile diğer ülkeler arasında imzalanan Çifte Vergilemeyi Önleme Anlaşmalarının
hemen hemen tamamında, elektronik ticaret platformlarının bir “işyeri”
oluşturduğuna dair bir hükmün de bulunmadığı gözlemlenmektedir.
Bu
nedenlerle Türkiye’nin, internet üzerinden yurtdışından verilen hizmetten
yararlanan ülke olarak, söz konusu ekonomik aktivite sonucu elde edilen
gelirden vergilendirme suretiyle pay almayı arzu etmesi halinde, gerek kendi iç
mevzuatına gerekse imzalayacağı Çifte Vergilemeyi Önleme Anlaşmalarına,
elektronik ticaret platformlarının da kendisi açısından bir “işyeri”
oluşturacağına dair düzenlemeleri adapte etmesi gerekmektedir.
Yayınlanma Tarihi ve Yeri :08.03.2018/Muhasebetr Web Sitesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder